20.11.09

zaman

ilginç bir kavram şu zaman. değişken ve çok boyutlu aslında. özüne inmeye çalıştıkça daha derine kaçan; kovalanan bir şey. bazen geçmesini, bazen de gelmesini bekleriz. "ah, şu günler bir geçsin..." ya da "ne zaman ... acaba..." her iki şekliyle de bekletir bizi. saniyelerden alır dakikalara, dakikalardan saatlere, günlere, aylara ve hatta yıllara doldurmaya çalışırız. yıllar birer anıya ve anılar da en sonunda bir ömre denk düşer.
her yaşantının içindedir zaman. güzel anılarımızın kanıtı: "onunla şu aylarda...", "biz, hepimiz bir sonbaharda..." vs vs vs... en hüzünlülerimizin de mührüdür tabi ki: "lanet olası bir kış ayıydı...", "temmuzu hiç semem..." gibi gibi gibi...
bazen şükrederiz bazen de lanetler yağdırdığımız olur.

şimdi benim burada bu yazıya başlamamla alakası ne olabilir şu "zaman"ın.

beklediklerim var olric!

gelmesini, geçmesini istediklerim...zamanla birlikte, zaman içinde...

yaşamak, hüznü ve sevinci, dinginliği ve gerginliği de özüne inerek, tadarak ve tattırarak geçip gitmektir. zam-an, çoğu dönem yaşam içre anlar bütünlüğü ve sıradanlığı gibi görünse de aslında (en azından benim) usumuzun asla alamayacağı boyutta bir okyanus kadar akışkanlık ve üstüste konmuş binlerce everest'ten aşağı bakmak kadar derinlik taşır.
şu dönemde umduğumu değil de bulduğumu yaşıyorum. akışkanlığın derinliğine kaptırdım gibi kendimi. her şey oldukça hızlı gelişiyor. sözün bittiği yer var ya hani. işte beni oraya götürüyor. kim mi: siyahın,gecenin, sessizliğin ve anlamın en güzel kolajı...zaman işte...zaman...



not:not'u da zaman aldı götürdü. başka bir aralıkta, başka bir dilde...

No comments:

"ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?"